Monthly Archives: Şubat 2011

>İsim Tescil’den alınan domaini Blogger’a yönlendirme

>Kisiselweblog arkadaşımın isteği üzerine;
Kişisellikten biraz sıyrılıp deneyimlerimi paylaşayım dedim.
Blogspot uzantılı bir bloğunuz varsa bunu nasıl com/net/org… yapacağınızı anlatacağım. (Beni baya uğraştırmıştı.) Ama öncelikle şunu söyleyeyim, DNS Park gibi yönlendirme sitelerini kullanmayacağız. Bunun nedeni ise kapanabilme ihtimalinin olması. Ben domaini İsimtescil firmasından aldım. Özelliği ise hesap yönetiminde yönlendirmeyi kendi yapabilmesi, pratik, kolay, hızlı olması, bu firmadan domain almak için yeterli bir sebep olduğunu düşünüyorum. Ayrıca İsimtescil.net, domain alanında 1 numara. Neyse Bu kadar lak lak yeter.
***
İsimtescil.net ile aldığınız domainin (yaklaşık 7$) Domain Yönetimine giriyoruz. Ardından Detaylı Yönetim diyoruz. Alta indiğimizde 8. IP Bazlı Gelişmiş Dns Yönetimi(gmail, blogger, hotmail, msn,özel web server) göreceksiniz, tıklıyoruz.

Şimdi en önemli kısma geldik.
Benim ayarlara göre yaparsanız sorunsuz bir şekilde domainimizi yönlendireceğiz. (Blogger DNS: 74.125.93.121) 
Yani ne yapın ne edin ayarlarınız şu şekilde olsun:

Bu ayarları yaptıktan sonra kaydedin ve kesinlikle ayarlarınızı bir daha ellemeyin.
Şimdi açın Blogger’ı. Blogger’dan Ayarlar – Yayıncılık – Özel Alan – Gelişmiş Ayarlar diyoruz.
Etki alanına domaininizi yazın. Kaydettikten sonra alttaki kutucuğu tıklayıp tekrar kaydedin.
Yaklaşık 1-2 saate yönlendirme tamamlanarak sorunsuz hale gelecek.
-Abi ben yaptım olmadı, site açılmıyor- diyeceksiniz. Ayarlarınızı ellemeden bekleyin.
Sorun çıkarsa veya aklınıza takılan herhangi bir şey varsa yorum olarak danışabilirsiniz.

>Kendineyazar.net adresine taşındık!

>

An itibariyle özel etki alanındayız.
Açıldığımız günden beri (9 Aralık 2010) bizi yalnız bırakmayan okuyucularımıza, sonsuz teşekkürlerimizi sunar, yeni adresimizde keyifli bloglamalar ve okumalar dileriz.
Teşekkürler Türkiye 😛
***
Kendineyazar.net İN Cgulumser.blogspot.com OUT 😀
Nasıl taşındık?

>Eee, Ya Sonra?

>

Aşk, bizim aşkımız bu. Bir masal gibi başladı, bir masal gibi sürdü ve evlendik. Masallar neden hep en güzel yerlerinde biter? Prenses prensini bulur ve evlenir, biter. Peki YA SONRA?
sloganıyla bugün vizyona giren film, seyircileri ile buluştu.
Başrollerini Özcan Deniz’in ve Deniz Çakır’ın paylaştığı filmde aşka doyacaksınız.
***
Bu kadar resmiyet yeter uleyn!
İşte film izlenilmeyecek gibi değil, hatta keyifli.
Özcan Deniz ismini duyduğumda ön yargıyla yaklaşmamak elde değil. Einstein demiş zaten, ön yargıyı yıkmak atomu parçalamaktan zor diye.
Hele ki film hakkındaki yorumları okuyunca gitmesek mi? diye tereddüde bile düştük. Neyse filme girdik sonuçta.  Paramın boşa gitmediğine inanıyorum. Filmin konusunu basit bulanlar olmasına karşın konuyu beğendim. Aşkın yanı sıra komedi daha ağır basıyor sanki? Gidip bir görün derim. detay»
***
Özcan Deniz: “Beni Mahsun’la değil Chaplin’le kıyaslayın” demiş.
Ha Ha Ha! Eee, ya sonra?
***
Fragmana buyrun:

>Bir de böyle çek

>

Kim bu adam?
Merhabalar,
Ben Sevgin Güven, yeni naçizane blog yazarınız.
İlk yazımı şöyle efektli falanlı filanlı yazmak isterdim ama yemiyor, belki yapamam. Çaktırmayalım da imlam fazla çekici değildir. 🙂
Şimdi, Facebook’ta normal düz durmuş gülen bir genç gördüğümüzde yadırgar olduk. Çok sıradan gelir oldu,
çok geliştik vesselam.
Ters, oraya buraya atlarken vs. fotoğraflar çekinir olduk, çekinirler oldu.
Özellikle 14-18 yaş kızlarda profesyonel fotoğraf makinesi alma telaşı başladı. :O
Dün bana bir kız arkadaşım:
“Ya Sevgin, hani şöyle sadece seni gösteren fotoğraf makineleri var ya gerisi buğulu oluyor onların isimleri ne ya?” dedi, diyebiliyor.
Bu tür insanlar için Photoscape hayati önem taşır.
Onlar için okul harçlığı, bayram paraları eskisinden daha değerlidir artık.
***
Fotoğraf makinesini alınca ne oluyor peki?
Hemen büyük boy bir aynanın karşısına geçiliyor, ha! tabi bundan önce saç baş düzeltiliyor, dudaklar boyanıyor, yanaklar al al yapılıyor ve sonra şak flaş!
Profiller böyle fotoğraflarla dolup taşıyor.
Bir de her yere fotoğraf makinesinin ismini yazarlar böyleleri.
Fotoğraflar beğeni yağmuruna tutulur, arkadaşlardan iltifatlar yağar…
Genç ergene ne olur?
Çıldırır tabi.
***
Ne oluyor peki güzel arkadaşım? Ayna karşısında çekindiğin, kafanın yarısını kaplayan makine ile ne yapmaya çalışıyorsun?
He?
He gülüm?

>Türban yetmez, çarşaf isteriz

>

“Her ne cins köpek olursa olsun, evin içinde beslenmemeli. Köpek beslenen eve Cebrail dahil hiçbir melek girmez. Bunu bize peygamber efendimiz haber veriyor. Meleğin girmediği eve şeytanlar dolar. Şeytanların bulunduğu yerde fesat ve huzursuzluk hâkim olur. Köpek beslenen evde biri ölürse, onun canını almak için Azrail bile o eve gelmez. Evin içine girmeden o kişinin canını alır ve geri gider.”
Buraya girmez, şuraya girmez.
Girmesin kardeşim, çağırdım sanki.
Zekeriya Hocamızın da dediği gibi bizim evde Cebrail’in işi ne? (Azrail için tadından yenmez, o ayrı.)
Bu sözler kime ait, hatırladınız mı?
Orhan Çeker‘e.
Ha, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Çeker‘e.
Niye yazıyorum?
Bir siktir git dedirten dinci zırvaları ile gündemde şuan kendileri.
Şimdi ne demiş bu adam?
“Dekolte giyen tacize uğrar, şikayet etmesin.”
***
Ama bir duralım önce, ilk konuya açıklık getirelim.
Ne diyorduk: “Köpek giren eve melek girmez.”
Melek dediğin orada burada mı gezer? (Bizim evde yok ama gezebilir mi? gezer herhalde.)
“Gece tırnak kesilmez, uğursuzluktur”, “Gece ıslık çalınmaz Şeytan gelir.”
Hurafe efendim böyle şeyler, cehalet.
Hayvandan korkan, hayvan sevgisinden yoksun olan insan(!)lar, kılıfını da oturtuyor ne güzel. Ya da köpekten korkan melekler olabilir!?#$½{[
Birde yazıcı meleklerimiz vardı bizim değil mi?
Evinde köpek besliyorsan emekliye mi ayrılıyorlar?
Ne Azrail ne günah, mis!
***
Ha! Bu konu çok tartışıldı.
Sonuçta rivayet, ağzı olan konuşuyor.
Yalnız O.Ç.’in kesin yargıda bulunması her şeyi değiştiriyor tabi.
Benim böyle batıl inançlarım yoktur.
Batıl bile değil, sadece inanç. Buna da saygı duyarım.
***
Gelelim gündemin konusuna.
“Dekolte giyen tacize uğrar, şikayet etmesin.”
Bu mantığa göre;
Altını, mücevheri olan teyzeler gasp edilebilir. 
Açık unutulan olan dükkanlar soyulabilir.

Türbanlılara, hayvanlara, bebeklere tecavüz edilmiyor mu? Suçları ne? dekolte mi?
Hiç sanmıyorum.
Tecavüz, taciz iki taraflı bir şey değildir! Bu nasıl bir zihniyet?
Aslında haklı.
Bu adam için sosyal paylaşım sitelerinde fan sayfası açan kadınlar, “Türban yetmez çarşaf isteriz” zihniyeti ile bunu yapabiliyorsa bu kadar konuşmak boşa, öfkelenmek boşa, yazmak boşa…
Müslümanlık yapan hapse, Müslümanlığı öven kürsüye…

>Video Arşivim – 1

>

Blog büyüdükçe beklentilerde artıyor tabi.
Yeni bir kategori açmış bulunuyorum. Yazı başlığından da belli olduğu gibi haftalık izlediğim videolardan arşiv yapmayı planlıyorum. Başlayalım bakalım, gazamız mübarek ola!

Yetenek Sizsiniz
Apaçi Murtaza 
Kelime Oyunu – Hostes
Sevil Öztatlı – Adına da derler seks
Sende paylaşmak istediğin videonun linkini yorum olarak gönder, yayınlansın!

>Düşünce özgürlüğü var ya, işte ondan

>

Açıklama yapmaya bile gerek yok aslında.
Sanal alem çalkalanıyor, tepkiler büyüyor.
Neyden bahsediyorum?
Karikatürist Bahadır Baruter.
***
Bahadır Baruter’in kaleminden çıkan “Allah yok, din yalan” ibaresi gizlenmiş karikatürden bahsediyorum. Aslında ilk gördüğümde yazma gibi bir amacım yoktu. Bloglarda, forumlarda gördüğüm gülünç yorumlardan , tepkilerden sonra kendimi tutamadım diyebilirim.
***
Allah VAR, Din GERÇEK
“Allah yok, din yalan” ibaresinin tersi. Hemfikir miyiz?
Hakaret nerede? Yapmayın.
Düşünce özgürlüğü?
Tabi herkesin hür fikri.
Ayıp etmiş mi?
Tartışılır, özrünü dilemiş.
Ayıbının farkında mı yoksa bu kadar tepkiye karşı mı bu özür?
Böyle olacağını bilmiyor muydu?
Biliyordu. Burası da tartışılır.
***
Dergiyi kapattıralım, şikayet edelim.
Anlamadan dinlemeden gel ahkam kes. Oldu.
Adam fikir özgürlüğünü kullanmış, ötesi berisi var mı? Akıl, vicdan ona ait.
Hesabı kitabı sende bende değil.
Ha, bide o ampulleri prezervatife benzetenler var. 

>Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Hastanesi Diş Ünitesi

>Yok. An itibariyle Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde diş ile ilgili hiçbir bölümün olmadığını öğrendim. Netten oradan buradan araştırmayın, boşuna ayaklarınızı yormayın, karga b*kunu yemeden uykunuzu bölmeyin.

>İnternet yalanlarına alet olma!

>Melekler, uçuşan atlar, yanan kızlar…

Sosyal ağlarda, bloglarda, forumlarda gördüğün, ağzının açık kaldığı ve tüm bunlara aldanıp bir de alet olduğun videolardan, resimlerden ve yazılardan bahsediyorum.
Reklam, hit, menfaat uğrana dini bunu alet edip çıkar sağlayanlar var.
Peki senin çıkarın ne?
Arkadaşlarına ileterek, sosyal ağlarda paylaşarak ne yapıyorsun?
Dur dur ben söyleyeyim: ALET OLUYORSUN!
Geçen dolaşıyorum.
Kabeye inen Meleğin şok görüntüleri diye video. 
Facebook’ta abartısız onlarca kişi paylaşmış.
Yorumların bir kısmı şöyle:

Bence melekler görünmez ama ne bilim bazen görünebilir.

ALLAH büyüklüğünü göstermiş.

İnanmayanlar buna ne diyecekler acaba!?

Böyle bir şey olabilir mi? Gerçekten inanıyor musunuz? (Her inanca saygım var o farklı.)
Yok melek yok cin görünmüş. Ha bide şu var: Melek görüyorsun, cin görüyorsun dur 2 poz alayım, videosunu çekim paylaşırız, izlenme rekoru kırarız.
Oldu, yedik.

“Melekler, nurdan yaratılan, ruhanî ve lâtif varlıklar oldukları için, kendilerine mahsus olan bu mahiyet ve hakikatları onların insan gözüne görünmesine engel teşkil eder. Çünkü, maddî olan insan gözü, melekler gibi nuranî, lâtif ve soyut varlıkları görebilecek şekil ve vasıfda yaratılmamıştır.” (Müslümansanız tabi)

***
Tek bir konu üzerinde durmayalım.
Bir diğeri de yıllar önce herkesin dilinde olan Kuran-ı Kerimi yırtarak yanan kızın hikayesi. Ne acıklı değil mi?
Hatırlayalım mı?

İbretle okuyacağınız bu olay Hollanda’da gerçekleşmiştir.
Bir genç kız odasında müzik dinlerken, annesi de sesli bir şekilde Kuran-ı Kerim okumakla meşgulmüş. Bu sırada annesi kızına müziğin sesini kısmasını söylemiş. Bunun üzerine genç kız annesine bağırarak kendisinin susmasını istemiş. Genç kız annesinin onu dinlemediğini ve Kuran-ı Kerimi hala sesli bir şekilde okumaya devam ettiğini görünce hemen, insanlara rehber amacıyla indirilen kutsal kitabımızı annesinin elinden alıp yırtar. O an genç kız alev alıp yanmaya başlar. Söndürmek için üzerine battaniye atar annesi. Battaniyesini kaldırdığındaysa aşağıda görülen ibretli manzarayla karşılaşır. Genç kız şu an Hollanda’da bir hastanededir. Ailesi iğne yaptırıp öldürülmesini istiyor.

Vay be! Ne hayal gücü.

Bu fotodan tırsanlar var.

 Bu fotoya bide farklı bir açıdan bakalım:

Deri Peyzajı

Piccinini’nin söz konusu heykeli de içinde barındıran “Deri Peyzajı” adlı eseri. Bu tür saçmalıkların ciddi sitelere  sıçramasından sonra Piccinini’nde haberi oldu ve sanatçı kişisel sitesinde oldukça öfkeli bir biçimde açıklama yaptı.
İnsanlarımızın bu tür dinsel hikayelere içtenlikle, şiddetle devam etmeleri İLGİNÇ. Hala günümüzde bu tür hikayeler çıkıyor. GÜLÜNÇ.
Aklıma şu soru geliyor: İslam dininin bu tür yalanlara ihtiyacı mı var?
Ve cevabı da kendim veriyorum: Hayır.
***
Böyle hikayeleri çoğaltmak mümkün.
Diyeceğim şey odur ki, GÖRÜNTÜYE ALDANMAYIN.
Yazılan çizilen, yapılan edilen resimlere, videolara, yazılara inanmayın.
Hadi bunları yedik.
Sosyal ağlarda, mail ile forward edilen mesajlarda şunu 10 kişiyle paylaşmazsan günün kötü geçecek, 20 kişiye iletmezsen evde kalacaksın falan filan.
Mantığınız alıyor mu?
***
Şu sıralarda
Adını söylemeye bile utandığımız Coca-Cola’yı protesto ediyoruz” gibisinden sayfalar…
Gelmeyin bu oyunlara.
Coca-Cola’yı tersten okuyunca “Muhammed yok, Mekke yok” görebiliyorsanız, bende barkodundan yemek tarifi okuyabiliyorum.
***
Umarım tatmin edici olmuştur.

>Aşk Tesadüfleri Sever, Olamaz mı? Olabilir.

>

Tesadüf ki ne tesadüf…
“Bu kadarı da olmaz.” diye düşünebilirsiniz, olabilir. (bkz. Bu kadar tesadüf anca Türk filmlerinde olur.)
“Film işte.” deyip keyfini çıkarmış da olabilirsiniz.
Eleştirmeye, hata bulmaya çalıştıysanız onuda bulabilirsiniz.
Gerçi böyle diyorum da pek abartı göremedim(mi?). Her şey kıvamında, müzikler, mekanlar, oyuncular şahane. (Türk Sineması için umut verici bir film daha. Tekrar parantez açıyorum (Recep İvedik, Kutsal Damacana gibi filmlere kıyasla.))
Şunu belirtelim hele, filmin keyfini çıkaranlardanım.
Türkler olarak duygusallığa dayanamıyoruz. Issız Adam, Babam ve Oğlum  gibi filmlerde de aynı duyguları tatmıştım.
Film işte.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim,
Filmde aşkın yanı sıra dramı daha fazla yaşadım desem olur mu acaba? (bkz. Hanzo)
Çıkışta içimde gereksiz ve aşırı bir burukluk vardı. Eğer amaçları buysa (ki bence öyle) Başarmışlar.
Sonuç olarak beğendim (diyelim).
(Filmden çıktığımda yazacak çok şey vardı fakat izlemeyenleri düşünerek dikkatli olmaya çalıştım. Her zaman dediğim gibi benim, onun yorumlarına aldanmayın. Gidin görün, karar sizin.)
Fragmanı da unutmadan,

Dilime dolanan, hoşuma giden bir şarkı,